Üniversitemiz Deniz Canlıları Müzesi tarafından düzenlenen Müze Sohbetleri’nin altıncısı, 27 Kasım tarihinde “Rönesans’ta Büyü ve Bilim İlişkisi” başlığında gerçekleştirildi. Mersin Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Taşkıner Ketenci, Rönesans döneminde (14. yüzyılın sonlarından 17. yüzyıl başlarına kadar), bilim ve büyü arasındaki ilişkinin yoğun şekilde tartışıldığını ve yeniden değerlendirildiğini söyledi. Prof. Dr. Ketenci “Bu dönemde, büyü ile bilim arasında modern anlamda kesin çizgiler yoktu; hatta birçok kişi büyüyü, doğanın gizemlerini anlamanın bir yolu olarak görüyordu.” dedi.
Su Ürünleri Fakültesi Avlama ve İşleme Bölüm Başkanı ve Deniz Canlıları Müzesi Sorumlusu Prof. Dr. Deniz Ayas açış konuşmasında Rönesans'ta büyü ve bilim ilişkisinin, insanın doğa ve evreni anlama çabasının bir yansıması olduğunu ifade etti. Büyünün, bilimsel yöntemlerin henüz tam anlamıyla yerleşmediği bu dönemde doğa olaylarını anlamak ve kontrol etmek için kullanılan önemli bir araç olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ayas, zamanla bu ilişkinin, bilimsel devrimle birlikte değişime uğrayarak modern bilimin temellerinin atılmasını sağladığını söyledi. Prof. Dr. Ayas “Rönesans, büyü ve bilim arasında bir geçiş dönemi olarak görülebilir. Bu dönemde, büyü doğanın gizemlerini anlamanın mistik bir yolu olarak görülürken, bilim bu gizemleri deney ve gözlem yoluyla çözmeye çalışmıştır. Rönesans’ın bu dinamik yapısı, modern bilimsel devrimin temelini oluşturmuştur.” diye konuştu.
Prof. Dr. Ketenci: “Rönesans'ta büyü, doğanın gizemlerini kontrol etme sanatı olarak görülüyordu”
Prof. Dr. Taşkıner Ketenci, Rönesans’ta büyü ve bilim arasındaki ilişkinin, modern dönemdeki gibi bir çatışma olarak değil, daha çok bir iş birliği ve sentez süreci olarak görüldüğünü ifade etti. Bu sürecin, bilimsel yöntemin gelişimiyle birlikte yavaş yavaş ayrıştığını, ancak büyüsel düşüncenin, özellikle metafizik ve doğa felsefesi alanında etkisini sürdürdüğünü vurgulayan Prof. Dr. Ketenci şöyle konuştu: “Rönesans düşünürleri, büyüyü genellikle doğanın sırlarını keşfetmek ve kullanmak için bir araç olarak gördüler. Büyü, evrenin temel prensiplerini anlamaya çalışan bir uygulama olarak kabul ediliyordu. Bu, özellikle Hermetikizm ve Neoplatonizm gibi felsefi gelenekler aracılığıyla öne çıktı. Bu gelenekler, doğanın manevi ve fiziksel yönlerinin bir bütün olarak anlaşılabileceğini savunuyordu.”
Katolik Kilisesi’nin büyünün birçok formunu sapkınlık olarak gördüğünü ve büyücülükle mücadele ettiğini söyleyen Prof. Dr. Taşkıner Ketenci, astroloji veya tıbbi simya gibi bazı büyü uygulamalarının din adamları arasında da kabul gördüğünü belirtti. Prof. Dr. Ketenci Rönesans’ta büyünün, sık sık kilise ile çatışma içinde olduğunu ancak bazı dini figürlerin büyüyü Tanrı’nın yaratılışını anlamak için bir araç olarak gördüklerini ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı: “Astroloji, yıldızların insan kaderini etkilediği fikrini taşırken; astronomi, bu yıldızların hareketlerini bilimsel olarak inceleme çabasını temsil ediyordu. Rönesans’ta bu iki alan iç içeydi ve çoğu bilim insanın aynı zamanda astrologtu.”
Etkinliğin sonunda Prof. Dr. Taşkıner Ketenci’ye, Müze Sohbetlerine konuşmacı olarak katılımı nedeni ile Prof. Dr. Deniz Ayas tarafından teşekkür belgesi takdim edildi.
Basın ve Halka İlişkiler Şube Müdürlüğü
- 2024-12-05 09:55:27
- 883